İSLÂM DİNİ”, ÇAĞDIŞI DEĞİL; “ÇAĞÖTESİ DİN”DİR!

“İSLÂM DİNİ”, ÇAĞDIŞI DEĞİL; “ÇAĞÖTESİ DİN”DİR!


Kısmen de olsa   izaha çalıştığımız hususla bağlantılı bir yanlış görüş daha...

Dîni, Allah Rasûlü’nün koyduğu kurallar olarak değerlendirip, insanların huzur ve saadet içinde yaşamalarını temin gayesiyle getirilmiş bir nizam olduğunu düşünmek.

Dini sadece sosyal bir düzen şeklinde mütalâa etmek!!

        ALINTIDIR……….

"Allah vardır ama o evrensel bir güçtür. Kâinatı ve içindekiler yaratan sonsuz güçtür. Dünya üzerindeki hiç bir şey onu ilgilendirmez. İnsanların cennete veya cehenneme gitmesi ona göre hiçtir. Bir insanla konuşması diye bir şey de sözkonusu değildir.

Peygamberler, insanların huzur, saadet içinde yaşamaları için ortaya çıkmış dâhî insanlardır!.. İçinde bulundukları şartlara göre bir takım prensipler, kanunlar koymuşlardır.

Bu konan kurallar da o devrin ilkel insanlarına göre gerekli şeylerdir!.. Günümüz insanının o kurallara göre yaşaması geriye dönüş, geri kafalılık olur!.. Çöl insanı toz toprak içinde yaşadığından temizlensin diye abdesti; âtıl durup hareketiyetini kaybetmesin, jimnastik olsun diye namazı; oburluğun getirdiği sağlıksızlığı gidersin diye de orucu getirmiştir!!. Kısacası Allah vardır ama bir din yollamamıştır!.. Peygamber lakâblı dahi kişi gününün şartlarına göre insanlara yararlı bir takım usuller getirmiştir ki, bunların 1400 sene sonra hiçbir geçerliliği kalmamıştır!.. Günümüz insanı modern medenî insan olarak artık kendi kurallarını kendi koyabilir!.."

Evet, işte bu türden daha birçok düşünce(!)ler...

Tefekkür gücünden, olayları geniş açıyla seyredebilmek basîretinden, bilimden, insanı tanımak marifetinden uzak kalmış beyinlerin, gördüğü ve işittiği kadar fikir yürütmesi dolayısıyla ortaya çıkan acı tablo!..

"ONLARIN BEYİNLERİ VARDIR; DÜŞÜNMEZLER".

târifiyle anlatılan kişiler.

Sanırım hayatta en güç iş, böylesine ilkel kalmış beyinleri, böylesine çalışmamaktan paslanmış beyin hücrelerini, tefekküre sokmak, bir takım gerçekleri görüp idrâk düzeyine gelmelerini sağlamaya çalışmaktır!..

Önce bunlara, Evrenin, varlığın yapısını idrâk ettireceksiniz.

Sonra, İnsanın yapısını, çalışma sistemini idrâk ettireceksiniz. Sonra Dünya'nın yapısını, âkibetini anlatıp idrâk ettireceksiniz. Sonra dünyaya bağımlı kalan insanın sonunu izah edeceksiniz. Sonra, insanın ruhunun oluşumunu, özellikle, bedensiz kaldıktan sonra ne gibi şartlarla karşılaşacağını açıklayacaksınız. Bütün bunlardan sonra ruhun kendini kurtarabilmesi için ne gibi çalışmalar yapması gerektiğini anlatacaksınız.

Daha sonra Hz.Rasûlullah Aleyhis-selâm’ın vahiy yoluyla edinip insanları uyardığı esasları hangi bilimsel gerçeklere ve gerekçelere dayandığını açıklayacaksınız. Ve nihayet Kur'ân-ı Kerîm'de bu gerçeklerin nasıl anlatıldığını misâllerle basiretlerine sunacaksınız!..

Bütün bunları yapabilmek için de, evvelâ kendiniz böylesine yetişmiş olacaksınız!..

Deveye hendek atlatmak, diye bir tâbir vardır;hani…. Herhalde binbir deveye hendek atlatmak; düşünme kâbiliyetini yitirip, şartlanmalar pasıyla sabitleşmiş beyin dişlilerini harekete geçirmekten çok daha kolaydır!.. Ama gene de tevfik Allah’tan deyip işe koyulmak gerek.

Evet, burada, detaylarda boğulmadan, ana hatları ile bütün bunları elimizden, geldiğince, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Her şey anlattığımız, açıkladığımız kadar mıdır?.. Asla!..

Eskilerden, bizim anlattığımız şeyleri keşif yoluyla, fetih yoluyla bilen zevât vardı. Ancak, o günün ilim düzeyi bu gerçekleri anlatmaya yeterli olmadığı için, mecâzların, misâllerin dayandığı gerçekleri bu şekilde dile getirememişlerdi.

Bugün lûtfu ilâhi ile bize açılan öyle hususlar mevcuttur ki, henüz onları açıklamamız mümkün değildir!..

 

 
ASİMYENER KİŞİSEL SİTE
 
 
Ölüm yok olu demek değildir .. Ölüm bu alemden başka ve esas ebedi aleme geçiş kapısıdır..o halde ölen dostlarımızı sevdiklerimizi ve ya onların sevdikleri ve dostlarını da unutma mamız gerekir. bilinmelidir ki ölen birisinin ruhuna dünyadan hiç bir şey lazım değildir. ancak onlar için yapılacak af ve mağfiret olunmaları için dualarımıza, ve yaptığımız işlerden alabileceğimiz sevapları bağışlamamıza ihtiyaçları vardır.ama bazılarının dediği gibi ölüm yok oluş demek tir deyip bundada ısrarcı olan lara bir sözümüz olur elbetteki.. olüm alem ve boyut değişmek ise bize bildirilen yapılacak denilen azaplar ve mükafatlarda gerçek olup o boyutun şartlarına göre oluşurlar. mesela rüya görürüz. her canlı rüya görür. rüyada elimiz kesilir mesela, acısını yaşarız. ama uyandığımızda elimizin yerinde olduğunu görürüz. rüya tamamen ruhun görmüş olduğu bir olaydır .günümüz bilim adamlarının bazıları bunun bilinç altı veya beynimizin bir oyunu olarak yorumlarlar olabilirde .ancak rüya tamamen ruhsal bir durum dur. çünki ruhun hızı fizik vücuduna göre binlerce kat fazladır. ve gene bilim adamları derlerki: saatlerce gördüğünü sandığın rüya en çok 3--5 saniyedir. çokdoğru. öyledir. çünki ruh çok hızlıdır onun saniyeler için de yaşadığı olayı fizik vucudumuz belki saatler belkide günlerce yaşacaktı. demem odur ki rüyada kesilen elin acısını hissettiğine göre. örneğin kabir azabının da acısını hissedeceksin demektir. ahiret alminde ise yaradılış daha başkadır. azaba dayanıklı yaratılır kimsenin şüpesi olmasın. meselenin özü şudurki. ölmüşlerimiz bizden hayırlı işler yapıp bir vesile ile kendilerine de pay ayırmamızı yani bir sevap bağışlamamızı beklerler.
 
 
Bugün 32 ziyaretçi (79 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol