"TANRI" İLE "ALLAH" KAVRAMI FARKINI BİLMEMEK

"TANRI" İLE "ALLAH" KAVRAMI FARKINI BİLMEMEK


Hayâline, mantığına ve şartlanmalarına uygun bir ilâhı kafanda yaratıp ona "ALLAH" adını takmak; sonra da herkesi o kafanda yarattığın ilâha göre yargılamak.

Günümüzde insanların büyük çoğunluğu kafalarında tasavvur edip gökte bir koltuğa oturttukları "TANRI"ya tapmaktadırlar. Bu TANRI şu kadar ya da bu kadar büyüktür!.. Bazen insanların işlerine karışır, bazen de onları kendi hâline bırakır!!!.. Kimi zaman onları sever, kimi zaman yaptıklarına üzülür ama bir türlü onlara müdahale de edemez!.. Kâh kimilerinden hesap sorar; kâh da milyonlarla insanı katleden, süründüren zâlimlere hiçbir şey yapmayıp onları seyreder!!!.. Bazen yahûdilerin ilâhı olur, bazen hıristiyanların, bazen mecûsilerin, bazen diğerlerinin, bazen de hiçbirinin!... Başlar sıkıştığında O'na sığınılır ve herkesin kendi zannına göre, icâbeti beklenir; ancak ne yazık ki, çok kere istenen cevap alınmaz!!!.. Bu defa da bu durum bir sebebe bağlanır.

Bu TANRI herkese bir diğerinin istek ve arzularına göre davranmak zorundadır!?.. Aksi takdirde ilâhlığından şüphe edilir!...

-“Sen şunu yapmadın, Allah da seni şöyle yapacak" diye ahkâm kesilip; herkes "kendi yarattığı, tasavvurundaki TANRISIYLA" karşısındakini tehdit eder!.. Kendine dönük olarak da, çeşitli nimetler beklentisi içine girilir, ne tür fiîller içinde olunursa olunsun.

Halbuki kazın ayağı öyle değildir.. İşte

Kendi hayâlimizde kendi arzu, şartlanma, yapısal özelliklerimize göre icat ettiğimiz “TANRIYI” bir süre için bir yana bırakabilsek de; İslâm Dîni’nin anlattığı ÂLEMLERİN RABBI OLAN, "ALLAH İsmiyle İşaret Edilen” anlayışını kavrasak!..

Gerçeklerin; hayâlimizde varedip, besleyip, geliştirdiğimiz "TANRI" anlayışı ile hiç bağdaşmadığını bir idrak edebilsek!..

Yaşamı düzenleyen gerçeklerin; yaşamda, kendi boyutları içinde değişmez kanunlar şeklinde gelişen tabiat mûcizesinin, şifrelerini çözmeye çalışsak.

"ALLAH İsmiyle İşaret Edilen” varlığın nizamını, kanunlarını, sistemini, neyi niye, nasıl, neden varettiğini anlayabilsek. Muhakkak ki yaşama bakış açımız çok büyük açılarla değişecek ve her şeyi çok daha iyi anlayabileceğiz!..

Aksi takdirde kozamızda, çevremizde bir kat daha iplik örecek; kozamızdan başımızı çıkarmayı gerçekleri görmeyi, gerçeklerin âlemini uçmayı istemememiz dolayısı ile de gözümüzü kaynar suda açacağız!..

İş işten geçtikten sonra da. Ne yazık ki, o günde hiçbir mazeret kabul edilmeyecektir!..

Herhangi bir konuda, herhangi bir âyete ya da hadîse dayanmayan bir biçimde, "bu iş şöyledir veya böyledir" şeklinde verilen hükümler; yahut geleceğe dönük bir biçimde "Allah şöyle yapar" gibi verilen indî hükümler; genellikle hep bizim "hayâlimizdeki ilâh"a dayanan indî hükümlerdir!.. Ve bunlardan dolayı da pişman olmamız büyük bir ihtimal mukadderdir!..

Öyle ise...

Önce, "hayâlimizdeki TANRIYI" bir yana koyup, "Âlemlerin Rabbı ALLAH"ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!.. Aksi takdirde cehaletimizin bize vereceği zararları şu dünya hayatında idrâk etmemize asla imkân olmaz.

Ne olursa olsun; kimse hakkında bir hüküm vermeyelim ve "Yaptığının neticesine kendisi katlanacaktır. Hüküm Allah'a aittir" diyerek kişisel yorumları terkedelim.

Zaten, biz başkalarını yargılamak için değil. Allah'ı bu dünya hayatında bilmek ve onun yarattığı âlemleri, kanunları, sistemleri idrâk edip, gereğini yaşamak ve ölümötesi yaşama hazırlamak için varız!..

Şunu da unutmayalım ki, sporun her türünün, oyunun her türünün kendisi için geçerli olan bir kitabı, bir kurallar toplamı vardır!.. Siz o sporu veya o oyunu oynamak istiyorsanız; o kurallara uymak mecburiyetindesiniz!. Oyun içinde canınızın istediği gibi yeni kurallar getiremezsiniz!. Basket oynarken, topu ayağınıza alıp süremez; futbol oynarken topu elinize alıp koşamazsınız.

İslam Dîn'inin kurallarını da Hz.Rasûlullah Aleyhis-selâm açıklamıştır.

Dileyen uyar; dileyen uymaz!.. Ve neticesine katlanır!

Ama şurası kesindir ki, kimse dînin hükümlerini, kendi arzusuna, zevkine, keyfine göre değiştiremez!..

Yorumda hürsünüz.

Fikirde hürsünüz.

Fiilde hürsünüz.

Ama dinin hükümlerini değiştirme hususunda asla böyle bir hürriyetiniz mevcut değildir!..Bunu da unutmamanız gerekir.

Çünkü Allah Rasûlü, kendisinden sonra bir Nebi gelmeyeceğini Müslümanlara duyurmuştur. Dinin kesin hükümlerini de ancak bir Nebi değiştirebileceğine göre; demek ki bu yol insanlık yaşadıkça kapalıdır!..hiç kimse öküz altın da buzağı aramasın gitsin öğrensin ve annesinin altın da arasın o buzağıyı

Öyle ise Hz.Rasûlullah Aleyhis-selâm’ın getirdiklerini kabul edip etmemekte hürüz ve bunun neticesine de mutlaka katlanacağız!..

Asla kafamızdaki hayâli ilâha uygun bir şekilde yeni dini kurallar düşünmeyelim.

Asla kafamızdaki hayâlî ilâha göre kullar, insanlar, davranışlar, kendimize göre bir dünya düşünmeyelim!.. Çünkü gerçeklerle kesinlikle bağdaşmayacak olan bu hayâller yüzünden çok büyük acılara kendi kendimizi atmış olacağız.

Gerçekler nedir.? Eğer bunu bugün düşünmüyor, araştırmıyor, tartışmıyorsak; kısacası beynimizi kullanmasını bilmiyorsak. çok yazık!..

 

 
ASİMYENER KİŞİSEL SİTE
 
 
Ölüm yok olu demek değildir .. Ölüm bu alemden başka ve esas ebedi aleme geçiş kapısıdır..o halde ölen dostlarımızı sevdiklerimizi ve ya onların sevdikleri ve dostlarını da unutma mamız gerekir. bilinmelidir ki ölen birisinin ruhuna dünyadan hiç bir şey lazım değildir. ancak onlar için yapılacak af ve mağfiret olunmaları için dualarımıza, ve yaptığımız işlerden alabileceğimiz sevapları bağışlamamıza ihtiyaçları vardır.ama bazılarının dediği gibi ölüm yok oluş demek tir deyip bundada ısrarcı olan lara bir sözümüz olur elbetteki.. olüm alem ve boyut değişmek ise bize bildirilen yapılacak denilen azaplar ve mükafatlarda gerçek olup o boyutun şartlarına göre oluşurlar. mesela rüya görürüz. her canlı rüya görür. rüyada elimiz kesilir mesela, acısını yaşarız. ama uyandığımızda elimizin yerinde olduğunu görürüz. rüya tamamen ruhun görmüş olduğu bir olaydır .günümüz bilim adamlarının bazıları bunun bilinç altı veya beynimizin bir oyunu olarak yorumlarlar olabilirde .ancak rüya tamamen ruhsal bir durum dur. çünki ruhun hızı fizik vücuduna göre binlerce kat fazladır. ve gene bilim adamları derlerki: saatlerce gördüğünü sandığın rüya en çok 3--5 saniyedir. çokdoğru. öyledir. çünki ruh çok hızlıdır onun saniyeler için de yaşadığı olayı fizik vucudumuz belki saatler belkide günlerce yaşacaktı. demem odur ki rüyada kesilen elin acısını hissettiğine göre. örneğin kabir azabının da acısını hissedeceksin demektir. ahiret alminde ise yaradılış daha başkadır. azaba dayanıklı yaratılır kimsenin şüpesi olmasın. meselenin özü şudurki. ölmüşlerimiz bizden hayırlı işler yapıp bir vesile ile kendilerine de pay ayırmamızı yani bir sevap bağışlamamızı beklerler.
 
 
Bugün 21 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol