DİNİN AMACI, SİYASET DEĞİLDİR!

DİNİN AMACI, SİYASET DEĞİLDİR!


Devletin rejimini yıkıp, İslâm devleti kurmak için delikanlıları tahrik edip, eldeki potansiyeli yanlış kullanmak.

Din, insanlar Dünyada Dini kullanarak saltanat sürsünler diye tebliğ edilmemiştir!

Ölümötesi yaşamda devlet yoktur!.. Devletin rejiminin de ölümötesi yaşamda yeri yoktur!..

İnsanlar, kabirde, devletin rejiminden dolayı da sorguya çekilmeyeceklerdir!..

Din ferde gelmiştir, devlete değil!..

Devletin rejimi İslâm değildi diye; Allah ve Rasûlü’ne iman etmiş olarak ölen kimse dahi cehenneme gidecek değildir.

Dört hâlife devrinin bitimiyle birlikte İslâm "rejimi" nihâyet bulmuş ve "saltanat" rejimleri başlamıştır.

İslâm’da ise DİN ADINA, saltanat veya DİKTATÖRLÜK rejiminin yeri yoktur.

İslâm prensipleri, Saltanata ve SİVİL-ASKERİ DİKTATÖRLÜKLERE RAZI OLMAZ!...

İslâm’ın şartları arasında "devletin rejimini değiştirip İslâm yapmaz isen dini reddetmiş olarak ölürsün" diye bir kural da mevcut değildir.

Şayet kişinin müslümanlığı rejime bağlı olsa idi, dört halife devrinden sonra yeryüzünde müslüman kalmamış olurdu ve bir tek de evliyâ yetişmemiş olurdu.

Ölümötesi gerçekler dolayısıyla, kurtulması için tedbirler alması zorunlu olan varlık, devlet değil insandır!..

Din'in gerçek geliş sebebini anlayamamış; veya bu yolda yanlış bilgiyle şartlanmış kişiler, kurtarılması gereken ferdi bırakıp; kendileri için yapmakla zorunlu oldukları çalışmaları bırakıp; devletle uğraşmaktadırlar.

Şayet biz İslâm Dini'nin niye ve hangi gayeye yönelik olduğunu gerçeği ile kavramış olsak, muhakkak ki bugünkü çalışma şeklimiz çok değişik olacak idi. Öyle ise öncelikle ağırlığımızı, İslâm Dini'nin niye ve hangi hedefe dönük olarak geldiğini anlamaya vererek değerlendirelim. Ve eylem biçimimize ondan sonra karar verelim.

Unutmayalım ki dünya üzerinde sayısız rejimler içinde yaşayan yüzmilyonlarla Müslüman mevcut ve bunlar iman ve İslâm şartlarına göre ölmeleri halinde cennete gitmekle müjdelenmişlerdir.

DİN, ÂHİRET İŞİ DEĞİLDİR!

 


“Din âhiret işidir, onu orada düşünürüz” diyenlere gelince.

Esasen burada Din’in tümüyle dünya hayatı için insanlara gerekli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Ölümle birlikte, artık insanın ebedî hayatı yönünden yapacağı hiçbir şey kalmamaktadır!..

Ölümü tadan, bedeni kullanmaktan aciz duruma düşen kişi, elindeki tüm imkânları yitirmiştir!.. Artık geleceği yönünden kendisine kazanç sağlayacak hiçbir fiili gerçekleştiremez. O ana kadar elde ettiği ilim, o ana kadar elde ettiği güç "enerji-rûhâniyet" ne ise, ondan sonra ebedî olarak sadece dünyada elde ettiği ile yetinmek mecburiyetindedir!..

Şimdi bir kişi düşünün...

-Ben Allah'a inanıyorum. Rasûlullah’a da inanıyorum. Dedikleri doğrudur. Şimdilik ben dünyaya çalışayım da, öldükten sonra da âhirete çalışırız. Her şeyin yeri ayrı, dünyada dünyaya, âhirette de âhirete. İnsana dünyada mekân, âhirette iman lâzım." diyor.

Bu kişinin gerçekte ne dini vardır, ne de imanı!.. Ve ne de Allah Rasûlü’nü kabûlü söz konusudur!..

Çünkü, Allah Rasûlü’nün söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştır!..

İman insana dünyada lâzımdır, ki Allah Rasûlü’ne inanıp onun dediklerini yapsın diye.

Öbür taraf denen ölümötesi yaşamda, zaten imana yer yoktur!.. Zirâ her şey âyan beyân ortada olacaktır!.. İnanılacak bir şey sözkonusu değildir artık!..

Ayrıca Allah Rasûlü’ne inansa, zaten davranışları değişik olacaktır!..

Bana inanıyorsan gelecekte şu tür tehlikelerle karşılaşacak ve şu uçurumdan aşağıya düşeceksin; onun için şu tedbirleri al da uçuruma yuvarlanma; diyen kişiye verilen şu cevap mantıkî midir:

-Ben sana inanıyorum. Uçurumdan düştükten sonra sana uyup gereken tedbirleri alırım elbette!!!..

Birisi uçurumdan düşmemek için zorunlu tedbirlerden sözediyor; öteki düştükten sonra ben tedbir alırım diyor!!..

Bu mantığa karşı cevap vermek isteyen beri gelsin!..

Bir kere daha tekrar edelim.

Allahü Teâlâ’nın vahyetmesi ile Hazreti Rasûlullah Aleyhi’s-selâm ölümötesi gerçekleri ebedîyete kadar görüyor ve insanları ne tür tedbirler almak suretiyle kendilerini bu tehlikelerden koruyabilecekleri hususunda uyarıyor!..

Siz, ya inanıyorsunuz; ölümötesi tehlikelerden kendinizi koruyabilmek için gerekli tedbirlere başvuruyorsunuz; ya da aldırmıyor ve neticede o şartlarla karşı karşıya kalıyorsunuz!..

Her iki hâlükârda da ölümü tattıktan sonra yapabileceğiniz yeni bir şeye yer yoktur!.. Bu yüzden defalarca tekrar eder bir âyet Kur'ân-ı Kerîm'de.

-KEŞKE DÜNYA HAYATINA GERİ DÖNEBİLSEK DE YAPMADIKLARIMIZ YAPSAK. AMA BU OLMAYACAK BİR İŞTİR."

Kişi, dünyada iken aklını kullanmak, dini anlamak, gereklerini tatbik etmek ve çevresindekileri bu konuda uyarmak durumundadır. Bunu dilerse yapar, dilerse yapmaz!.. Ve neticesine de kendisi katlanır!..

Sahip olduğun mal-mülk-para-koltuk-ünvan kısacası her şeyini, hatta bedenini bile terkedip gideceğin yepyeni bir yaşam şekli.

O ortamda huzur ve refah içinde yaşamak için şu tür çalışman gerekli diyen Hz.Rasûlullah Aleyhis-selâm!.. inanıp onun dediği şekilde hazırlanmamışsan, mutlaka pişman olacaksın; ama ne çare iş işten geçmiş!.. Yok eğer hazırlanmış isen, gene içinde bulunacağın şartları kendin dünyada iken hazırlamışsın!...

Netice;

Rasûlullâh Aleyhis-selâm ölümötesi yaşamı değerlendirmiş bir kişi olarak sana; “şu tür çalışmalarla ânını değerlendir ki pişman olmayasın; aksi halde pişmanlığın o zaman sana fayda vermeyecek ve azâba düşmekten seni kurtarmayacaktır" diyor. Sen dünya hayatında iken ya söylenen şekilde, dünyada yapacağın bir takım çalışmalar ile kendini ölümötesi ebedî yaşama hazırlayacaksın. Ya da kendi kendini ebedî bir azâba atmış bulunacaksın!..

-Muhakkak ki Allah onlara zulmetmedi; onlar kendilerini azâba attılar’. (Ankebût-40)

 

 

 
ASİMYENER KİŞİSEL SİTE
 
 
Ölüm yok olu demek değildir .. Ölüm bu alemden başka ve esas ebedi aleme geçiş kapısıdır..o halde ölen dostlarımızı sevdiklerimizi ve ya onların sevdikleri ve dostlarını da unutma mamız gerekir. bilinmelidir ki ölen birisinin ruhuna dünyadan hiç bir şey lazım değildir. ancak onlar için yapılacak af ve mağfiret olunmaları için dualarımıza, ve yaptığımız işlerden alabileceğimiz sevapları bağışlamamıza ihtiyaçları vardır.ama bazılarının dediği gibi ölüm yok oluş demek tir deyip bundada ısrarcı olan lara bir sözümüz olur elbetteki.. olüm alem ve boyut değişmek ise bize bildirilen yapılacak denilen azaplar ve mükafatlarda gerçek olup o boyutun şartlarına göre oluşurlar. mesela rüya görürüz. her canlı rüya görür. rüyada elimiz kesilir mesela, acısını yaşarız. ama uyandığımızda elimizin yerinde olduğunu görürüz. rüya tamamen ruhun görmüş olduğu bir olaydır .günümüz bilim adamlarının bazıları bunun bilinç altı veya beynimizin bir oyunu olarak yorumlarlar olabilirde .ancak rüya tamamen ruhsal bir durum dur. çünki ruhun hızı fizik vücuduna göre binlerce kat fazladır. ve gene bilim adamları derlerki: saatlerce gördüğünü sandığın rüya en çok 3--5 saniyedir. çokdoğru. öyledir. çünki ruh çok hızlıdır onun saniyeler için de yaşadığı olayı fizik vucudumuz belki saatler belkide günlerce yaşacaktı. demem odur ki rüyada kesilen elin acısını hissettiğine göre. örneğin kabir azabının da acısını hissedeceksin demektir. ahiret alminde ise yaradılış daha başkadır. azaba dayanıklı yaratılır kimsenin şüpesi olmasın. meselenin özü şudurki. ölmüşlerimiz bizden hayırlı işler yapıp bir vesile ile kendilerine de pay ayırmamızı yani bir sevap bağışlamamızı beklerler.
 
 
Bugün 29 ziyaretçi (74 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol