DİN VE BİLİM--5DUYU İLE ALGILYAMADIĞIMIZ IŞINLAR

Evet günümüz düşünürleri, gelişen bilimin de ışığında, artık, ister katı ister sıvı olsun, bütün maddelerin sürekliliğinin sadece görünümde böyle olduğunu kabul etmekte; katılarla sıvıların gerçekte daima hareket hâlinde bulunan atomlardan meydana geldiğini bilmekte ve çalışmalarını buna göre düzenlemektedirler...

Ve gene modern bilim ışığında düşünen kişiler, bizim yapı olarak kabalığımız dolayısıyla, maddenin atomik yapısından habersiz olduğumuzu belirtmektedirler...

Kezâ evrenin de, her zerreyi oluşturan elektromanyetik dalgaların meydana getirdiği, insan idrâkının ötesindeki, bir tümel yapı olduğunu vurgulamaktadırlar...

Yani, yakın zamana kadar "herşey maddeden ibarettir, madde ötesinde hiç bir şey yoktur", diyen zihniyet tamamiyle iflâs etmiş; bunun yerine, tümüyle madde ötesinin meydana getirdiği "engin bir evren" düşüncesi ortaya çıkmıştır...

Bu dalgalar, bütününün -tâbiri câizse- yoğunlaştığı yerde "madde" adı altında kütleler hâlinde görünen dünyada yaşayan beş duyulu insan; içinde bulunduğu şartlara rağmen sadece ve sadece tefekkür gücüyle madde ötesine geçebilecek özelliklere sahip olmuş ve bu muazzam sırrı ortaya çıkartabilmiştir...

Peki bu buluşu nasıl gerçekleştirdi beşduyuyla kısıtlı, madde görüntüsü içindeki insan?..

Kademe kademe onu görelim isterseniz şimdi özetle...

İlk defa İngiliz hakimi Prout, basit bir cismin her bir atomunun, hidrojen atomlarının bir birleşimi olduğunu anladı ve böylece de evrenin tek bir cevherden yâni hidrojenden kurulmuş bulunduğunu açıkladı...

Nitekim 1911'de Langevin, 16 atom hidrojenin 1 atom oksijeni meydana getirdiği ve bu arada da binde sekizlik bir kayıp verdiğini bilim dünyasına ispat etti...

Böylece insanın, görünümde "çok" diye nitelendirdiği şeylerin, gerçekte "tek" bir asıldan geldiği -ki dini tâbir ile kesretin vahdetten çıktığı- açıklanmış oldu...

Bundan sonra ünlü bilim adamı Albert Einstein şu açıklamayı yaptı:

"Madde enerjidir; enerji de, madde!.. Aradaki fark gelip geçici bir hâldir...

Eğer madde dediğimiz şey kitlesini bırakıp ışık hızıyla seyretmeye başlarsa biz ona radyasyon-ışın, yahut enerji deriz...

Yok eğer, enreji bilakis yoğunlaşır, katılaşırsa, durgun bir hâl alırsa, biz onun kitlesini tayin ve tesbit edebiliyorsak, bu defa da ona madde, deriz..."

Ve nitekim ilk defa olarak 1945 Temmuzunda, New Mexico'da Alamogordo'da maddenin ele gelir bir miktarı ışığa, harekete, sese ve enerjiye çevrilebildi...

Daha sonra da yuvarlak tasavvur edilen elektron, elektrik enerjisinin dalgalanır bir miktarına döndü; atom da birbiri üstüne konmuş bir dalga kümesi olarak nitelendirilmeye başlandı...

Hâsılı bizim için artık "bütün maddeyi, dalgalardan ibarettir... şeklinde kabul etmekten ve dalgalar âleminde yaşıyoruz" demekten başka bir çare kalmadı...

Bütün bunlar ancak bilim adamının değerlendirebildiği şeylerdir hâlen dünya üzerinde...

Fakat bizim değerlendirebileceğimiz şeyler de yok değil bu "dalgalar âleminde!"

 
ASİMYENER KİŞİSEL SİTE
 
 
Ölüm yok olu demek değildir .. Ölüm bu alemden başka ve esas ebedi aleme geçiş kapısıdır..o halde ölen dostlarımızı sevdiklerimizi ve ya onların sevdikleri ve dostlarını da unutma mamız gerekir. bilinmelidir ki ölen birisinin ruhuna dünyadan hiç bir şey lazım değildir. ancak onlar için yapılacak af ve mağfiret olunmaları için dualarımıza, ve yaptığımız işlerden alabileceğimiz sevapları bağışlamamıza ihtiyaçları vardır.ama bazılarının dediği gibi ölüm yok oluş demek tir deyip bundada ısrarcı olan lara bir sözümüz olur elbetteki.. olüm alem ve boyut değişmek ise bize bildirilen yapılacak denilen azaplar ve mükafatlarda gerçek olup o boyutun şartlarına göre oluşurlar. mesela rüya görürüz. her canlı rüya görür. rüyada elimiz kesilir mesela, acısını yaşarız. ama uyandığımızda elimizin yerinde olduğunu görürüz. rüya tamamen ruhun görmüş olduğu bir olaydır .günümüz bilim adamlarının bazıları bunun bilinç altı veya beynimizin bir oyunu olarak yorumlarlar olabilirde .ancak rüya tamamen ruhsal bir durum dur. çünki ruhun hızı fizik vücuduna göre binlerce kat fazladır. ve gene bilim adamları derlerki: saatlerce gördüğünü sandığın rüya en çok 3--5 saniyedir. çokdoğru. öyledir. çünki ruh çok hızlıdır onun saniyeler için de yaşadığı olayı fizik vucudumuz belki saatler belkide günlerce yaşacaktı. demem odur ki rüyada kesilen elin acısını hissettiğine göre. örneğin kabir azabının da acısını hissedeceksin demektir. ahiret alminde ise yaradılış daha başkadır. azaba dayanıklı yaratılır kimsenin şüpesi olmasın. meselenin özü şudurki. ölmüşlerimiz bizden hayırlı işler yapıp bir vesile ile kendilerine de pay ayırmamızı yani bir sevap bağışlamamızı beklerler.
 
 
Bugün 30 ziyaretçi (75 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol