Kabir hayatından sonra kıyâmet dediğimiz devre gelir, yani âhiretin ikinci devresi.
Bu ikinci devre kıyâmetle birlikte oluşur.
Kıyâmet ne zaman?
Bunun hakkında dinî kaynakların hiçbirinde herhangi bir zaman, verilmemiştir. Verilmediği için, şu anda bizim de burada bir şey söylememiz câiz olmaz!..
Belli hadîslerden faydalanarak; kıyâmet koptuğu anda, dünyada yaşamış olan bütün insan ruhlarının o ortama özel bir beden ile dünya üzerinde olacağını; dünya üstünde hepsinin bir araya geleceğini; cehennemin melekler tarafından çekilerek getirilip, bütün dünyayı kuşatacağını, dünyanın üzerinden, cehennemi aşıp cennete ulaşacak biçimde bir köprü oluşacağını; bu geçitten insanların geçebilenlerinin cennete ulaşacağını; geri kalanların da cehenneme düşeceğini söyleyebiliriz.
Şimdi köprü denince aklımıza hemen bir boğaz köprüsü geliyor!.. Ya da başka türlü bir köprü mü kurulacak?
Hadiste de Hz. Rasûlullah insanlara o meseleyi anlatabilmek sadedinde misâl veriyor,
“Köprünün üzerinde çengeller vardır. Meselâ bir kişi dünyada namazını kılmamışsa namazla ilgili çengel uzanır, o kişiyi yakalar cehenneme atar veya oruç eksiği varsa, orucunun eksiği dolayısıyla o kişiyi kapar oruç çengeli, cehennemde cezasını çeker ve sonra cehennemden çıkar” diyor. Buradaki tâbir bir mecâzi anlatım!
Meselâ şöyle, ben bunu size anlatmaya çalışayım. İkinci dünya savaşı sonrasında Amerika’lılar Berlin’e hava köprüsü kurdular ve hava köprüsü ile pek çok yiyecek giyecek ve insan taşıdılar. Şimdi “hava köprüsü” deyince, aklınıza Boğaziçi köprüsü gibi bir köprü geliyor ve Amerika’dan Berlin’e kadar böyle bir köprü kurulmuş!.. Hayır!.. Amerika’dan Berlin’e uçaklar sürekli çalışarak, oraya gerekli ikmali yaptılar!..
Bunun gibi, dünyanın üzerinden de insanlar kendi çalışmalarına göre elde ettikleri kuvvetleri kadar bir güçle kaçmaya başlarlar. Çünkü dünya, o anda cehenneme gidiyor, Güneşin içine girecek; Cehenneme düşecek insanlar dünyadan kaçacaklar; herkes kendi gücüne göre kaçacak.
"Sıratı geçenlerin kimisi şimşek gibi geçer, kimisi deve hızıyla geçer, kimisi koyun hızıyla geçer, kimisi at hızıyla geçer, kimisi de sürüne sürüne geçer" diye târif ediyor Hz. Rasûlullah. (Bunların hadislerini de göreceğiz daha sonra).
Başka türlü nasıl anlatılır, o devrin insanını bir düşünün. Peki buradaki hâdise ne?..
Herkesin belli bir rûhâniyeti var; o ruhundaki enerji dolayısıyla, yani belli kaçış gücü dolayısıyla; kimisi yerçekiminden kendini kolaylıkla soyutlayıp hızla fırlayabilecek, kimisi de çok büyük güçlüklerle yükselebilecek.
Şimdi şu da bilimsel bir gerçek!
Başka bir sayfada îzah ettiğimiz üzere güneş belli bir süre sonra, bugünkü hacminin 400 katı büyüyerek Dünya, Merkür, Venüs ve Mars’ı içine alacak, güneşin yüzeyindeki hararet 6000-6500 derece eriyor, su gibi oluyor! Dünya Güneşin içine girerse ne olur?.. Su gibi erir akar mı?
Zaten Hz. Rasûlullah de hadîste,
-"Cehennemin içine düşünce, dünya eriyip su damlası gibi buharlaşır" şeklinde târif etmiyor mu?
Bir su damlası gibi kalmayacak mı dünya?
Güneşin bugünkü, hali dünyanın 1.303 bin katı büyüklüğünde!.. O gün en az 400 milyon kere daha büyük olacak dünyadan!..
Dünyanın manyetik çekim alanından kendini kurtaramayıp da cehennem sınırları içinde sürünenler eğer bu çekim alanının ilk anlarındaysalar; yanlarından geçenler tarafından çekilip götürülmeye çalışılacak.
Fakat o kurtulma hâlini, gücünü hiç elde etmemiş olanlarda ebedî olarak güneş çekiminin içinde kalacaklar.
Peki böyle bir şey var mı? Yâni söz konusu olabilir mi?
Bugün uzayda “kara delikler” adı verilen ölmüş güçlü yıldızlar var. Bunlar, hacim olarak, bir ay kadar olmalarına rağmen, civarlarından geçen bir Jüpiter kadar veyahut ta ondan daha büyük. Güneş gibi koskoca bir kütleyi alıyor yutuyor, hazmediyor içinde yok ediyor!.. Ve bana mısın da demiyor!..
Bunun gibi, insan ruhlarının da karşılaşacağı, "cehennem" adı verilen bu korkunç durumdan kendilerini ebedî olarak kurtarabilmeleri mümkün değil!..
Eğer şu anda dünyada belli çalışmalar yapıp da belli bir rûhâniyet, belli güç elde edemezse insan, bunun neticesi olarak, kendilerini oradan kurtarabilmeleri ebedî olarak mümkün değil!..
Ondan sonra cehennem böylece geçilebilirse eğer.
Tabiî biz burada haşir sahasında olacak olaylara değinmiyoruz!.. O da ayrı bir konu! Geçebilirlerse eğer; cennete gidiyorlar.
Cennete girecek en düşük mertebeli bir insana, bu dünyanın on misli büyüklüğünde bir dünya verileceği söyleniyor hadîste.
Uzaydaki, galaksideki yıldızların en küçüğü o, bundan daha küçük yıldız yok!.. Hattâ daha da büyük belki de; Hz. Rasûlullah "mübalağa zan olunur" diye, o kadarla yetindi.
Cehennemin gerçek şiddetini, Hz. Rasûlullah. anlatmamıştır!.. Zira bu anlattığı kadarıyla bile, "cehennemin korkunçluğunu" insanlar kavrayamamakta ve "olamaz böyle şey" demektedirler!
Eğer hakiki boyutlarıyla anlatmaya kalksaydı, zaten kimse kabul etmezdi!
Gerçekte çok daha korkunç bir şey!..
Cehennemde, ölüm diye bir şey yok!..
Cehennemde değil; ölüm tadıldıktan sonra, herkes için ebediyen ölüm, diye bir şey yok!.. Yok olmak, "yok olup gitmek" diye bir olay söz konusu değil!..
Zira, esas olarak, senin ana yapın ruh dediğimiz dalga yapı. Manyetik yapının yok olması, söz konusu değil artık!.. Ve bu manyetik yapının, bulunduğu ortama göre yoğunluk kazanarak oluşturduğu terkib, çeşitli şekillerde zedelenebilir, bozulabilir, değişebilir, fakat ortadan kalkmaz!..
Çünkü o terkibin aslı, dalga bedendir!.. Hologramik dalga yapı olduğu için, bozulmaz!
Bu neye benzer?.
Bunun misâlini de rüya âleminden verelim. Rüyada ölüyorsun. Sonra, rüya içinde gene yaşamaya başlıyorsun! Yani, Rûhâni yapıda ölmek diye bir şey yok!.. Manyetik yapı için, ölmek diye bir şey yok!..
Dolayısıyla cehennemdekiler binlerce defa ölürler sanırlar ve binlerce defa ölmeden yaşarlar!
-Onlar için acıklı sonsuz birer ıstırap vardır’ diye târif edilmesinin sebebi budur.
Buna mukabil Cennetler dediğimiz diğer âlemlere gidenlere, yani diğer yıldızların boyutsal derinliklerine gidenlerse kendilerinde mevcut rûhânî kuvvetlerle; ki bu rûhânî kuvvetlerde ilâhî isimlerin mânâlarına dayanıyor. İlâhî isimlerin mânâlarını ortaya koyup gerçekleştirme kâbiliyetini kendilerinde bulacaklar!.. Çünkü bu ilâhî mânâların gereğini, ortaya koyabilmede, dünyada bir güçlük var!
Bir madde beden oluşması var! Şu madde beden, senin her düşündüğünü bilfiil ortaya koymanı çok güçleştiriyor.
Ama cennette lâtif bir yapı!. Lâtif bir yapı olması nedeniyle de her düşündüğün, tahayyül ettiğin şey anında gerçekleşiyor!.. Ve böylece, cennet hayatı onlar içinde ölümsüz olarak, ebedî olarak sonsuza dek devam eder!
İşte "bâ’su bâdel mevt"in, yâni ölüm denen madde bedenin terkinden sonra hayatın devamı ile ilgili olarak kısaca söyleyebileceklerimiz bunlar!..
|